Amerika Birleşik Devletleri’nin en küçük ikinci eyaleti olan Delaware, yüzölçümünün mütevazılığını, zengin tarihi, doğal güzellikleri ve sakin sahil kasabalarıyla telafi eder. Atlantik Okyanusu kıyısında yer alan bu şirin eyalet, hem doğaseverler hem de kültür meraklıları için çeşitli deneyimler sunar. Kolonyal döneme ait tarihi bölgeleri, el değmemiş plajları ve korunmuş doğal parkları ile Delaware, sakin ama keşfedilmeye değer bir rota olarak öne çıkar.
Delaware’in şehirleri ve kasabaları; sanattan bilime, tarımdan denizciliğe kadar geniş bir yelpazede ziyaretçilerine ilgi çekici müzeler, bahçeler ve açık hava aktiviteleri sunar. Rehoboth ve Bethany gibi sahil kasabaları yaz aylarında canlılık kazanırken, Wilmington ve Dover gibi şehirlerde tarih ve kültür ön plana çıkar. Günübirlik geziler ya da kısa tatiller için ideal olan Delaware, keşfetmeyi seven gezginler için sürprizlerle dolu bir duraktır.
1. Rehoboth Beach – Eyaletin en ünlü sahil kasabası, plajı ve boardwalk’uyla tanınır.
Rehoboth Beach, Delaware’in en bilinen ve en popüler sahil kasabasıdır. Atlantik Okyanusu kıyısında yer alan bu şirin yerleşim yeri, yumuşak kumlu plajı ve tarihi boardwalk (sahil yolu) ile her yıl binlerce ziyaretçiyi kendine çeker. 1,6 kilometrelik tahta yolu boyunca uzanan restoranlar, dondurmacılar, hediyelik eşya dükkânları ve eğlence alanları, klasik bir Amerikan sahil kasabası atmosferi sunar. Özellikle yaz aylarında hareketlenen kasaba, hem aileler hem de genç gezginler için keyifli bir tatil ortamı sağlar.
Rehoboth Beach sadece deniz ve güneşten ibaret değildir; aynı zamanda kültürel etkinlikleri ve alışveriş olanaklarıyla da dikkat çeker. Bölgede yer alan Rehoboth Beach Bandstand, yaz boyunca canlı müzik performansları ve etkinliklere ev sahipliği yapar. Ayrıca, kasabanın yakınındaki Tanger Outlets, vergisiz alışveriş yapmak isteyen ziyaretçiler için cazip bir duraktır. Doğayla iç içe olmak isteyenler ise çevredeki yürüyüş yolları ve park alanlarında huzurlu vakit geçirebilir. Rehoboth Beach, Delaware’in gözdesi olmayı hem doğal güzellikleriyle hem de sosyal yaşamıyla fazlasıyla hak eder.
2. Cape Henlopen State Park – Plajları, bisiklet yolları ve tarihi askeri yapılarıyla doğa severlerin uğrak noktası.
Cape Henlopen State Park, Delaware’in Lewes kentinde yer alan ve hem doğal hem de tarihi zenginlikleriyle öne çıkan bir eyalet parkıdır. Atlantik Okyanusu ve Delaware Körfezi’nin birleşim noktasında konumlanan bu park, geniş kumsalları, yürüyüş ve bisiklet yollarıyla doğa severlere huzurlu bir kaçış sunar. Deniz kenarında güneşlenmek, yüzmek ya da piknik yapmak isteyen ziyaretçiler için ideal bir ortam sağlayan park, özellikle yaz aylarında büyük ilgi görür. Göz alıcı manzaralar eşliğinde bisiklet sürmek isteyenler için asfalt yollar ve ahşap platformlar mevcuttur.
Park aynı zamanda tarihi açıdan da zengin bir yapıya sahiptir. II. Dünya Savaşı sırasında kıyı savunması için inşa edilen Fort Miles askeri yapıları, günümüzde ziyaretçilere açık bir şekilde sergilenmektedir. Bu yapılar arasında gözlem kuleleri, top bataryaları ve yer altı sığınakları yer alır. Ayrıca Cape Henlopen’da bulunan Seaside Nature Center, bölgenin ekosistemi hakkında bilgi edinmek isteyenler için eğitici sergiler ve interaktif aktiviteler sunar. Doğa ve tarih tutkunlarını bir araya getiren Cape Henlopen State Park, Delaware’in mutlaka görülmesi gereken noktalarından biridir.
3. Delaware Seashore State Park – Atlantik kıyısında yer alan plaj, balıkçılık ve kamp alanlarıyla ünlü.
Delaware Seashore State Park, eyaletin doğusunda, Atlantik Okyanusu kıyısında yer alan geniş ve popüler bir sahil parkıdır. Altı mil uzunluğundaki sahil şeridi, güneşlenmek, yüzmek ve sörf yapmak isteyen ziyaretçilere eşsiz bir deniz deneyimi sunar. Ayrıca parkta cankurtaran gözetiminde belirlenmiş yüzme alanları ve modern tuvalet-duş tesisleri de bulunur. Kumulların ve dalgaların eşliğinde dinlenmek isteyenler için oldukça huzurlu bir ortam sağlayan park, yaz aylarında hem yerel halkın hem de turistlerin uğrak noktalarından biridir.
Delaware Seashore State Park yalnızca deniz keyfiyle sınırlı değildir; aynı zamanda balıkçılık ve kampçılık açısından da oldukça popülerdir. Indian River Inlet çevresinde kurulu olan balıkçılık iskeleleri, hem deneyimli balıkçılar hem de amatörler için uygun alanlar sunar. Kamp alanları ise karavanla veya çadırla konaklamak isteyen doğa tutkunlarına deniz kenarında benzersiz bir geceleme imkânı tanır. Yürüyüş ve kuş gözlemi gibi aktiviteler için de uygun olan park, açık havada vakit geçirmek isteyen herkes için zengin olanaklar barındırır.
4. Hagley Museum and Library – DuPont ailesinin endüstri tarihini ve yaşamını anlatan etkileyici bir müze.
Hagley Museum and Library, Wilmington yakınlarında, Brandywine Deresi’nin kıyısında, DuPont ailesinin Amerika’daki ilk yurdu olan Eleutherian Mills ile tarihi barut fabrikasının yer aldığı etkileyici bir açık hava müzesidir. 235 dönümlük alanında, 1802 yılında E. I. du Pont tarafından kurulan barut fabrikası, 19. yüzyıla ait makine atölyeleri, su çarkları ve toz üretim proseslerine ait yapılar bire bir korunarak sergilenmektedir. Ziyaretçiler, restorasyonlu taş yapılar arasında yürüyüş yapabilir, toz bahçesi ve makine atölyelerindeki ekipmanların çalıştırıldığı gösterileri izleyebilir.
Bahçeleri ve mimarisi ile de göz kamaştıran kompleks; du Pont ailesinin Neoklasik stilini yansıtan 1800’lerden kalma evleri, teraslı Crowninshield bahçeleri ve dönemin yaşam tarzını yansıtan “Workers’ Hill” işçi semtiyle de zenginleştirilmiştir. Eleutherian Mills olarak bilinen bu malikâne, ailenin ilk yerleşkesi olarak tarihte ayrı bir öneme sahiptir. Bahçelerde yürüyüşe çıkabilir, rehberli tur veya shuttle ile maceralı bir keşif turu yapabilirsiniz.
Müze içinde ayrıca “Nation of Inventors” isimli kalıcı sergi bulunur. Burada 1800’lerden Amerikan icatlarına dair patent maketleri sergilenir; interaktif bilim merkezinde çocuklar için deneysel etkinlikler, laboratuvar hatıraları ve endüstriyel keşifler sunulur. Bunun yanında, çalışan personel tarafından yapılan silah barut patlama gösterileri, makine demoları ve kursta yer alan 16 tonluk silindirli değirmen sergileriyle ziyaretçilere tarihe tanıklık edebilecekleri eşsiz bir deneyim yaşatır.
1930’lu yıllarda müze haline getirilen Hagley, aynı zamanda kapsamlı bir kütüphaneye de ev sahipliği yapar. Eleutherian Mills Kütüphanesi’nde Amerikan iş, teknoloji ve endüstri tarihine dair 290.000 basılı eser, 37.000 dosyalama düzine mil koleksiyonu ve milyonlarca görsel belge barınır. Araştırmacılara ve meraklılara açık bu merkez, sadece turistik değil akademik bir buluşma noktasıdır.
5. Winterthur Museum, Garden and Library – Tarihi malikâne ve muhteşem bahçeleriyle göz kamaştıran bir kültür merkezi.
Winterthur Museum, Garden and Library, Wilmington yakınlarındaki tarihi bir malikâne olup, 979 dönümlük geniş arazisi içerisinde 60 dönümlük görkemli bir bahçe, etkileyici bir müze ve zengin bir kütüphane içerir. Henry Francis du Pont tarafından 1951 yılında halka açılan bu yapı, 175 adet tarihsel oda ve 90.000’in üzerinde Amerikan dekoratif sanat eserine ev sahipliği yapar. Ayrıca 87.000 kitap ve 800.000’den fazla el yazması, çizim ve fotoğraf içeren kütüphanesiyle, Amerika’nın kültürel ve sanatsal mirasını araştırmak isteyenlere önemli bir kaynak sunar.
Bahçeleri ise doğal peyzajla iç içe tasarlanmıştır; ünlü peyzaj mimarı Marian Coffin’ın katkılarıyla kurulan bu alan, çiçekli sürüler halinde yerleştirilmiş bitkiler, gizemli patikalar ve geniş doğal yaşam alanları ile öne çıkar. Du Pont’un “renk her şeyden daha çok önemlidir” sözleriyle ifade ettiği bu peyzaj anlayışı, bahçeyi adeta doğal ama özenle düzenlenmiş bir tabloya dönüştürür. Ayrıca, yürüyüş yolları, tramvay turları ve arşiv gezileri gibi farklı deneyimlerle ziyaretçisini içine çeken bir kültür-sanat alanı haline dönüşmüştür.
Bu iki paragraf, “tarihi malikâne ve muhteşem bahçeleriyle göz kamaştıran bir kültür merkezi” olarak Winterthur’u tanıtıyor.
6. Nemours Estate – Fransız tarzı büyük bahçeler ve lüks mimarisiyle dikkat çeken tarihi bir malikâne.
Nemours Estate, Wilmington yakınlarında yer alan ve Alfred I. du Pont tarafından 1909–1910 yıllarında eşi Alicia için yaptırılan etkileyici bir malikânedir. Beaux‑Arts dönemi mimarisiyle öne çıkan bu 77 odalı, dört katlı, yaklaşık 4.700 m²’lik yapı; Fransız Neoklasik (Louis XVI) tarzını yansıtan taş işçiliğiyle dikkat çeker. Malikânenin içinde nadir 18. yüzyıldan kalma Fransız mobilyalar, antikalar, değerli tablolar ve bir Louis XVI müzik saati gibi özel koleksiyonlar yer alır. Carrère & Hastings tarafından tasarlanan bu yapı, Delaware’in en ihtişamlı kültürel miras yapılarından biridir.
Estatın çevresinde ise yaklaşık 200 dönümlük, Versailles’ın Petit Trianon’u esinlenilerek düzenlenmiş görkemli Jardin à la française tarzı bahçeler yer alır. Ana eksen boyunca uzanan Long Walk, büyük reflekte havuz, labirent bahçesi, kolonnad ve “Temple of Love” gibi zengin peyzaj elemanlarıyla bezeli bu bahçeler, Kuzey Amerika’daki en düzenli Fransız bahçeleri arasında sayılır. 2008–2010 yıllarında gerçekleştirilen 39 milyon dolarlık restorasyonla hem malikâne hem de bahçeleri orijinal ihtişamına kavuşturulmuş; muskular duvarlar, tarihi elektrik sistemleri, havuzlar ve heykeller restore edilmiştir. Nemours Estate, zarif mimarisi ve muhteşem bahçeleriyle tarih ve doğayı birleştiren unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.
7. Brandywine Zoo – Wilmington’daki küçük ama sevimli bir hayvanat bahçesi.
Brandywine Zoo, Wilmington’da Brandywine Nehri kıyısına kurulmuş, yaklaşık 4.7 akrelik (2 hektar) bir hayvanat bahçesidir. 1905 yılında açılan bu küçük ama sevimli merkez, memeliler, kuşlar, sürüngenler ve diğer türlerden oluşan 50’den fazla türü barındırır; örneğin lemurlar, kırmızı pandalar, kapibara, And Dağı kondorları ve dev karınca yiyenleri gibi. Ayrıca 1981’den beri AZA (Amerikan Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumları Birliği) tarafından akredite edilmiş bir kurumdur, bu da hayvan refahı, eğitim ve koruma çalışmaları konularında yüksek standartları sürdürdüğü anlamına gelir.
Burası yalnızca hayvanları teşhir etmekle kalmaz, aynı zamanda çocuklar ve yetişkinler için eğitici programlar, rehberli turlar ve mevsimsel etkinliklerle dolu bir öğrenme ortamı sunar. Örneğin yeni lemur bebekleri ve dev karınca yiyenleri gibi türlerin beşiği haline gelen “Madagaskar” bölümü, türlerarası sergi yaklaşımı benimser. Parkın Riverside Play Area’si, heykeller, oyun alanları ve hayvan sunum alanları gibi aile dostu tesisler içermesiyle, hem doğa hem de sosyal etkileşim açısından keyifli bir atmosfer yaratır.
Bu minik hayvanat bahçesi, amatör ve profesyonel fotoğrafçılık, doğa yürüyüşleriyle birleşince Wilmington’daki ziyaretler için ideal bir duraktır. Hem eğlenceli hem de öğretici bir mekan sunan Brandywine Zoo, özellikle çocuklu aileler ve hayvanseverler için hafızalarda kalacak bir deneyim vadediyor.
8. Fort Delaware State Park – İç savaş döneminden kalma tarihi bir kale ve ada gezisi deneyimi.
Fort Delaware State Park, Pea Patch Adası üzerinde bulunan ve Amerika İç Savaşı sırasında Birlik kuvvetleri tarafından inşa edilmiş bir kara savunma kalesidir. 1846–1868 yılları arasında inşa edilen bu sağlam taş ve tuğla yapı, savaş boyunca yaklaşık 33.000 kadar Konfedere savaş esirini barındırmıştır. Beşgen planlı kalenin çevresini çevreleyen hendekler, top bataryaları ve geniş iç avlusu, ziyaretçilere hem askeri mühendisliğin tarihine hem de o dönemin zorlu yaşam şartlarına dair güçlü bir görsel deneyim sunar.
Erişim yalnızca özel sezonda yapılan kısa bir feribot yolculuğu ile sağlanır: Delaware City’den Pea Patch Adası’na yaklaşık 800 metre süren bir deniz geçidi sonrası, adanın iskelesinden piston bir tramvayla kaleye ulaşılır. Parkta görevli reenaktörler (dönem kıyafetli canlandırmacılar) sayesinde, 1864 yazından geri gelmiş gibi kalede top atışı gösterileri, kara demirciliği ve günlük asker yaşamını canlandıran interaktif turlar yapılır. Ayrıca adada kurulu piknik alanları ve gözlem platformları eşliğinde adanın doğal güzellikleri de keşfedilebilir; özellikle İbis, balıkçıl ve urug̃ gibi göçmen kuşların yuva yaptığı tanınmış bir kuş üreme alanıdır.
Fort Delaware State Park, tarih tutkunları için zengin anlatımıyla bir açık hava müzesi, doğaseverler içinse büyüleyici bir adalı vahşi yaşam alanı sunar. İç Savaş döneminin atmosferini yaşamak isteyen gezginler için benzersiz bir günübirlik gezi fırsatıdır.
9. Delaware Art Museum – Özellikle Pre-Raphaelite koleksiyonlarıyla öne çıkan sanat müzesi.
Delaware Art Museum, Wilmington’da bulunan ve 12.000’den fazla sanat eserine ev sahipliği yapan prestijli bir sanat merkezidir. 1912 yılında Howard Pyle’a adanarak kurulan müze, özellikle 19. ve 20. yüzyıl Amerikan sanatı ile British Pre‑Raphaelite Brotherhood hareketine ait eserlerle tanınır. Samuel Bancroft Jr.’ın bağışladığı kapsamlı Pre‑Raphaelite koleksiyonu, müzeyi İngiltere dışındaki en zengin ve en güçlü koleksiyonlardan biri haline getirir.
Müzenin Pre‑Raphaelite galerilerinde Dante Gabriel Rossetti, Edward Burne‑Jones, John Everett Millais, Frederick Sandys ve Marie Spartali Stillman gibi önde gelen sanatçıların “Lady Lilith”, “Veronica Veronese”, “Mary Magdalene” gibi başyapıtları sergilenir. Son zamanlarda düzenlenen “Radical Beauty: British Pre‑Raphaelites” sergisi, bu eserleri yeniden düzenleyerek izleyiciyle daha derin tematik bağlar kurmayı amaçlamıştır. Ayrıca müzede restorasyon atölye konuşmaları, çocuklara yönelik sanat etkinlikleri ve heykel bahçesi gibi sanatla dolu, interaktif deneyimler sunulmaktadır.
Bu iki paragraf, Delaware Art Museum’un Pre‑Raphaelite ağırlıklı sanat koleksiyonunu ve görsel‑mekânsal zenginliklerini öne çıkarıyor.
10. Johnson Victrola Museum – Plak ve fonograf tarihine adanmış eşsiz bir müze.
Johnson Victrola Museum, Dover’de bulunan ve plak ile fonograf tarihine adanmış eşsiz bir müzedir. 1901 yılında Victor Talking Machine Company’i kuran Delaware’li mucit Eldridge Reeves Johnson’ı tanıtmak amacıyla oluşturulmuştur. Müze, Johnson’ın icat sürecini, ilk Victrola plak çalarları, patenti alınmış tescilli logolar ve döneme ait nadir plak ve fonograf koleksiyonlarıyla birlikte sergiler. Ziyaretçiler, fonografın el çevrimiyle çalışmasından otomatik yaylı motor sistemine kadar teknolojik dönüşümü adım adım izleyebilir.
Müzede ayrıca “Nipper” adlı ünlü köpeğin yanı sıra dönemin tanınmış plak sanatçılarının eserleriyle müzik tarihinde nostaljik bir yolculuk yapılır. Johnson’ın müzik endüstrisindeki başarısı, 1985’te öldükten sonra kendisine Grammy Ödülü verilmesiyle taçlandırılmıştır – bu ödül de müzede sergilenmektedir. Giriş ücretsizdir ve müze, self‑guided (kendi kendine tur) sistemiyle hizmet vermektedir; ilk kat tekerlekli sandalye ile erişilebilir, çevresinde ücretsiz otopark mevcuttur. Plak meraklıları, tarih tutkunları ya da nostalji sevenler için Johnson Victrola Müzesi, hem eğitici hem de etkileyici bir deneyim sunar.
11. Biggs Museum of American Art – Amerikan sanatına odaklanan etkileyici bir koleksiyon sunar.
Biggs Museum of American Art, Dover’ın kalbinde, 1993 yılında koleksiyoneri Sewell C. Biggs tarafından kurulan saygın bir sanat merkezidir. Müze, 18. yüzyıldan günümüze uzanan Amerikan süsleme sanatı ve görsel sanat eserlerinden oluşan zengin bir koleksiyona ev sahipliği yapar. Özellikle Delaware ve Mid‑Atlantic bölgesine ait Amerikan resim, heykel, mobilya ve gümüş koleksiyonları, Peale ailesi, Albert Bierstadt, Gilbert Stuart ve Childe Hassam gibi isimlerin eserleriyle dikkat çeker.
Müze, sadece sergilerle değil, aynı zamanda halka açık eğitim programları ve etkinliklerle de aktif bir küresel sanat merkezi olmayı hedefler. Çocuklar ve yetişkinler için sanat odaklı atölyeler, rehberli turlar ve özel sergiler düzenlenmekte; ayrıca ara sıra güncel medya ve çağdaş sanat eserleri geçici sergilerde yer almaktadır. Bu dinamik yapı, Biggs’i hem tarih meraklıları hem de güncel sanat izleyicileri için cazip hale getirir—samimi galeri atmosferiyle her ziyaretçiye kişisel ve ilham verici bir deneyim sunar.
12. Air Mobility Command Museum – Askeri uçaklar ve havacılık tarihine meraklılar için harika bir müze.
Air Mobility Command Museum, Dover Hava Üssü’nde (Dover AFB) bulunan, askeri havacılık tarihine adanmış etkileyici bir müzedir. 1986’da Dover AFB Tarih Merkezi olarak kurulan müze, 1997’de Air Mobility Command Museum adını aldı ve günümüzde Hangar 1301’dekini yeni müze binasında yer almaktadır — bu hangar aynı zamanda II. Dünya Savaşı sırasında roket test merkezi olarak da kullanılmıştır. Müzede, Air Mobility Command’ın (AMC) efsanevi geçmişini, Air Transport Command, Military Air Transport Service ve Military Airlift Command dönemlerini kapsayarak anlatan sergiler bulunmaktadır.
Müzede 30’dan fazla tam teşekküllü askeri uçak sergilenmektedir; bunlar arasında Lockheed C‑5 Galaxy, C‑141 Starlifter, C‑47 Skytrain ve KC‑135 Stratotanker gibi ikonik hava taşıtları yer alır. Sergilerin bir kısmı açık hava rampasında, bir kısmı ise restore edilmiş hangarda bulunur. Ziyaretçiler, bu uçaklara yakından bakabilir, bazılarına giriş yaparak kokpit deneyimi yaşayabilir. Ayrıca uçak simülatörü, eski hava trafik kontrol kulesi kabini ve ilk elden anlatımları yapan emekli pilot ve yük uzmanlarından oluşan gönüllü rehberlerle Tekerlek Altında bir tarih tecrübesi yaşanır. Marine kurtarma ve hava ikmal görevlerinden, eğitsel sergilere kadar geniş bir içerik sunan bu merkez, hem havacılık meraklıları hem de genel ziyaretçiler için zengin ve ilham verici bir gezinti alanıdır.
13. Dover International Speedway – NASCAR yarışlarının yapıldığı ünlü yarış pisti.
Dover International Speedway (eski adıyla Dover Downs International Speedway), Dover, Delaware’da 1969 yılında açılmış olan ve “Monster Mile” (Canavar Mil) lakabıyla bilinen ikonik bir oval yarış pistidir. Başlangıçta asfalt kaplama olan pist, 1995 yılında dayanıklılığı artırmak için betonla kaplanmış; uzunluğu tam bir mil (1,6 km) ve virajlarda 24°, düzlüklerde 9°’lik bank açısıyla sürücülerin hem hız hem de kontrol konusunda sınandığı bir meydan okumaya dönüşmüştür.
Bu pist, NASCAR Cup Series tarafından her yıl düzenlenen en önemli yarışlardan birine ev sahipliği yapar. 1969’dan bu yana düzenlenen ilk “Mason‑Dixon 300” yarışı, NASCAR tarihine adını yazdırarak Richard Petty’nin zaferiyle sonuçlanmış; buradaki yarış etkinlikleri 1971–2020 yılları arasında yılda iki kez düzenlenmiş, günümüzde ise tek büyük weekend olarak organize edilmektedir. Ayrıca Dover, Xfinity ve Truck Series gibi alt serilere de ev sahipliği yapmaktadır. Son yıllarda pist, “Monster Makeover” projeleriyle seyirci alanları, kamp alanları ve fan zone gibi altyapı iyileştirmeleri gerçekleştirerek NASCAR deneyimini zenginleştirmiştir.
Dover International Speedway, hız, heyecan ve tarihi bir yarış atmosferi arayan spor tutkunları için her zaman unutulmaz bir ziyaret noktasıdır.
14. Bethany Beach – Aile dostu ve sakin yapısıyla tanınan güzel bir sahil kasabası.
Bethany Beach, Delaware’nin “Quiet Resort” yani huzurlu sahil kasabalarından biri olarak bilinir. 1901 yılında temeli atılan bu kasaba, sessizliği ve düzenli plajlarıyla aile dostu bir atmosfer sunar. Geniş ve temiz kumsalları, sezonda profesyonel cankurtaran ekipleriyle güvenli bir ortam sağlar. Aynı zamanda, “ucrowded Atlantic beaches” listelerine sık sık giren Bethany, yaz kalabalıklarından uzak ama keyifli bir tatil imkânı tanır.
Kasabanın kısa ama keyifli boardwalk’u, dükkanlar, restoranlar ve taşınabilir etkinliklerle doludur. Burada yer alan butik mağazalar, mini golf alanları, akşamüstü film gösterimleri ve deniz manzaralı yürüyüş yolları, her yaşa hitap eden bir çeşitlilik sunar. Ayrıca kumsalı hemen kuzeyinde bulunan Delaware Seashore State Park, doğa yürüyüşü ve kamp seçenekleri arayan ziyaretçilere ek aktiviteler sağlar. Bu yönleriyle Bethany Beach, hem sakin hem de dolu dolu vakit geçirmek isteyen aileler için ideal bir destinasyondur.
15. Fenwick Island State Park – Sessiz ve doğayla iç içe bir plaj alanı.
16. Delaware Agricultural Museum and Village – Tarım tarihine ve kırsal yaşama dair geniş bir sergi.
Delaware Agricultural Museum and Village, Dover’da, 1976 yılında kurulan ve tarım tarihine adanmış özgün bir açık hava müzesidir. Yaklaşık 10 dönümlük alanda yer alan müze, 38.000 ft²’lik sergi binası ve 1890’lara ait yeniden inşa edilmiş tarihi yapılarla dikkat çeker. Binada; süpürgeler, süt sağma makineleri, antika traktörler ve çiftlik ekipmanları gibi 4.000’den fazla tarımsal obje sergilenir. Ziyaretçiler, Delaware ve Delmarva bölgesinin tarım gelişimini; ürün yetiştiriciliğinden ticaret yollarına kadar kapsamlı şekilde keşfedebilirler.
Sergiler yalnızca görsel objelerle sınırlı kalmaz; “Whittlin’ History” gibi kalıcı sergilerle halk sanatçı Jehu Camper’ın 600’ü aşkın ahşap rölyef çalışmaları, çiftlik yaşamının sıradan ama büyüleyici anlarını canlandırır. Ayrıca özgün köy yapıları — kilise, değirmen, fırın, okul, demirci atölyesi — gerçek çiftlik ortamı hissiyatı yaratır. Eğitim turları, çocuk programları ve tarım festivalleri gibi etkinlikler yılında ortalama 50.000 ziyaretçi çekerek, hem eğitici hem de interaktif bir deneyim sunar.
Delaware kırsal hayatının geçmişten günümüze geçirdiği dönüşümü hissetmek isteyen aileler, öğrenciler ve tarih meraklıları için haftanın belirli günlerinde açık olan bu müze, hem eğlenceli hem bilgi dolu bir gezi alternatifi sunar.
17. New Castle Historic District – Kolonyal döneme ait binalarla dolu, tarihi bir şehir merkezi.
New Castle Historic District, Delaware Vadisi’ndeki en iyi korunmuş kolonyal alanlardan biridir ve yaklaşık 600 tarihi yapıyı kapsar. 1651’de Hollandalılar tarafından “Fort Casimir” olarak kurulan şehir, daha sonra İsveç, İngiltere ve yeniden Hollanda’nın egemenliğine geçmiş; 1682’den itibaren William Penn’in kolonisi olarak Delaware’in üç alt bölgesinin merkezini oluşturmuştur. 1704’te Delaware’in yasama meclisini kurmasıyla New Castle, eyaletin ilk başkenti olmuş; bölgedeki eski mahkemeler, konsey binaları, evler ve kiliselerle birlikte tarihsel önemini korumuştur.
Tarihi bölge, özellikle Amstel House (1738), Dutch House (1690), New Castle Court House (1730) ve Immanuel Episcopal Church on the Green (1703–1708) gibi etkileyici yapıları ve tarihsel parkları içerir. Bu yapılar, koloniyal yaşamı ve erken cumhuriyet dönemini birebir tanıtmakta, arşiv turları, kostümlü rehberli geziler ve “Separation Day” gibi yıllık etkinliklerle ziyaretçilere interaktif bir deneyim sunmaktadır. Ayrıca bu bölgenin mimari sadeliği ve korunmuş dokusu, sokağa çıkıldığında adım adım tarihi yaşama davetiye çıkarıyor.
New Castle Historic District, geçmişin izlerini süren gezginler için adeta açık hava müzesi niteliğinde bir yer — tarih severler, fotoğraf meraklıları ve huzurlu yürüyüş isteyenler için ideal bir destinasyondur.
18. Delaware Museum of Nature and Science – Doğa tarihi, bilim ve fosiller üzerine interaktif sergiler.
Delaware Museum of Nature and Science, Wilmington’da yer alan ve 1957’de kurulan doğal tarih ve bilim müzesidir. 2022’de büyük bir renovasyonla yeniden açılan müze, PaleoZone bölümünde Dryptosaurus, mosasaur ve diğer Kretase dinozor iskeletleriyle ziyaretçileri zaman içinde yolculuğa çıkarır. Ayrıca geniş Regional Journey ve Global Journey galerileri ile hem yerel hem küresel ekosistemleri interaktif sergilerle sunar. Örneğin kıyı bataklıklarından tropik ormanlara kadar uzanan bu galerilerde, ziyaretçiler ses, dokunmatik ekranlar ve doğal ortamlarıyla detaylı bir deneyim yaşar.
Müzede sadece dinozorlarla sınırlı kalmayan Discovery Gallery ve Nature Nook gibi çocuk dostu interaktif alanlar da bulunur. Nature Nook’ta minik öğrenciler doğal yaşamı keşfederken, Discovery Gallery’de mineralogiden robot bilime kadar dönen sergiler yer alır. Ayrıca pergiyodik geçitler, “Permian Monsters” gibi geçici sergilerle sürekli yenilenen müzede, fosil replikalar ve gerçek bilimsel ekipmanlarla dolu interaktif öğrenme deneyimleri sunulur. Müzenin misyonu, doğa ve bilimle ilgili farkındalığı artırmak ve çevresel sorumluluk bilinci oluşturmaktır.
19. Ashland Nature Center – Doğa yürüyüşleri ve kuş gözlemi için ideal bir koruma alanı.
Ashland Nature Center, Hockessin’daki 130 dönümlük doğal koruma alanıyla yürüyüş, kuş gözlemi ve doğayla iç içe zaman geçirmek isteyenler için mükemmel bir mekândır. Kızıl Kil Vadisi manzarasına yayılmış orman, çayırlar, bataklıklar ve Red Clay Creek boyunca yaklaşık dört mil doğa parkuru sunar. Ziyaretçiler, kayan su kenarlarından piknik alanlarına kadar geniş çeşitlilikte açık hava deneyimleri yaşayabilir.
Merkezin en öne çıkan özelliklerinden biri de kuş gözlemi altyapısıdır: kuş gizlenme kulübeleri (bird blind), kelebek habitatı, yalıçapkını gözetleme alanı (hawk watch) ve kolibri bahçesi gibi alanlar bulunur. Bu tesislerin yer aldığı bölge, Kuş Koruma Önemli Alanlar ağı içinde değerlendirilmekte ve hem amatör hem de meraklı doğa tutkunları için ideal bir buluşma noktasıdır.
Ashland’da dört farklı kendin-gidilen doğa parkurdu mevcuttur—Floodplain ve Succession gibi özel yürüyüş yolları sesli rehberlerle desteklenmiştir. Bu parkurlar hem bitki hem de hayvan yaşamını tanıtmada eğitici bir yöntem sunar ve özellikle kuş gözlemciliği için övgü toplar. Ayrıca merkezde kelebek evi ve doğa etkinlikleri düzenlenmekte; okul grupları, aileler ve doğa meraklıları için yıl boyunca seminerler, kamp programları ve rehberli turlar sunulmaktadır.
Ashland Nature Center, doğaseverler için düşünülmüş bu zengin içerik ve doğal çeşitlilik ile hem dinlence hem de öğrenme imkânı sunan benzersiz bir koruma alanıdır.
20. Trap Pond State Park – Amerika’nın en kuzeyindeki tupelo ağaçlarıyla çevrili gölet ve kano gezileriyle tanınır.
Trap Pond State Park, Delaware’nin Laurel kasabasına yakın konumlanmış, yaklaşık 1.615 hektarlık (4.000 dönüm) devasa bir doğal alanı kapsar. Bu park, Kuzey Amerika’nın en kuzeydeki kalıcı bald cypress (cipres) ormanlarına ev sahipliği yapar – nadir bir ekosistemi koruyan önemli bir doğa alanıdır. Sakin gölet çevresindeki sular, kanolar, kayaklar ve sandal teknelere açıktır; ziyaretçiler ister kendi ekipmanlarıyla, ister parkın kiralama hizmetiyle su üstünde keyifli zaman geçirebilir. Göletin etrafında yürüyüş yolları ve bisiklet parkurları mevcuttur; ayrıca kamp alanları, kabinler ve yurtlarla konaklama seçenekleri sunulmaktadır.
Parkın sunduğu ekosistem çeşitliliği, özellikle kuş gözlemcileri için büyük fırsatlar yaratır: great blue heron’lar, şahinler, baykuşlar, kolibriler ve hatta kel kartallar bu bölgeyi tercih eden türler arasındadır. Bald Cypress Nature Center alanında ise yerel sürüngen, balık ve amfibi türleri sergilenir; rehberli doğa yürüyüşleri, bot turları ve eğitim atölyeleri gibi etkinlikler düzenlenir. Ormanlık patikalar üzerinde yapılan keşifler doğal yaşamla iç içe geçerken, kampçılık ve gölet keyfi birleşerek ziyaretçilere huzurlu ve zengin bir doğa deneyimi sunar.
Trap Pond State Park, eşsiz ekosistemi, su aktiviteleri ve eğitim odaklı doğa programlarıyla hem doğa tutkunları hem de doğa bilimlerine ilgi duyan aileler için unutulmaz bir destinasyondur.